Adalet duygusunu yitirdi insan...

-
Aa
+
a
a
a

Adalet ve hukuk kavramını nasıl ediniriz hiç düşündünüz mü?

 

Hukuk doğuştan edinilen bir kavram değildir. Büyümeye başladıktan sonra aile ortamında ortaya çıkar, gelişir ve insanın sosyokültürel yapısının temelinde yer alır, adalet ve hukuk.

Dünyaya geldiği ilk yılda insanoğlu anneye bağımlıdır. Güçsüzlük, eksiklik, yoksunluk ve yok olma kaygısı ile birlikte, özellikle annenin varlığında eksikliklerin giderilmesi, doygunluk kavramlarını tanır. Yine annenin varlığı ile yok olma kaygılarını bilinç altına iter. Bu dönemde eksiklik, yoksunluk, yok olma kaygıları ve bu kaygıların giderilmesi ile doygunluk, güven, minnet, şükran hisleri ile donatılır, insanoğlu. Ruhsal gelişimin birinci basamağıdır bu ilk yaş. Henüz hukuk yoktur ortalarda. Bebekler bencildir.

 

1-2 yaş döneminde az ve çok kavramlarını, giderek denge kavramını öğreniriz. Açlık tokluk gibi zıt algıların paralelinde dengeyi keşfederiz. Yürümenin de bu dönemde başlaması ile denge kavramı giderek pekişir. Çocuğun sosyalleşmesi için ortam hazırdır. Denge duyusunun oluştuğu yaşlardır, bu yaşlar. Adaletin tohumları yeşermeye başlamıştır.

2-3 yaş döneminde ise çocuk kendi ve uzantısı olan annesinin yanı sıra çevresinde başkalarının da olduğunu görür. Aile ortamına ve sosyal çevresine yönelir. Bu dönemde çocuk aile içinde sevgi ve nefret kavramlarının yanı sıra suç ve ceza kavramlarını da tanır. Suç ve ceza kavramları ile hukuk, özellikle birey hukuku kavramının doğduğunu görürüz. Adalet duygusu, birey hukuku anlayışı 2-3 yaşlarında ve sağlıklı bir aile ortamında olgunlaşır.

Birey hukukunun temelidir aile. Hukuk, ailenin çocuğa verdiği suç, ceza kavramları ve onun üstünde şekillenen sosyokültürel bir kavramdır. Sosyal ilişkilerin olmazsa olmaz bileşeni olan hukuku var eden, yaşatan ve koruyan ailedir.

 

Birey hukuku, bireyin varlığı ve haklarını koruma altına alan temel insan haklarıdır. Tüm diğer hukuk süreçlerinin çıkış noktasıdır. Tüm toplumsal hukuk süreçleri kaynağını birey hukukundan, bir diğer deyişle aileden alır.

 

Toplum ise zamanla kendi hukukunu oluşturup kendi anlayışına uygun birey yetiştirmek ister. Birey hukuku ile kamu hukuku arasındaki dengedir, toplum sözleşmesi dediğimiz.

Günümüz liberal toplumlarında bu denge tüketimi artırmaya çabalamak uğruna toplum lehine, bireyin aleyhine bozulmuştur. Birey hukuku kamu hukuku önünde diz çökmüş, boyun eğmiştir. Birey, toplum için tüm haklarından vazgeçebilir durumdadır.

Peki, bu denge ne oldu da bozuldu?

 

Toplumun bireyi biçimlendirmesi, yeniden üretmesi isteniyorsa, en temel hukuk olan birey hukukunun içinin boşaltılması zorunludur. Birey hukukunun kaynağı aile olduğuna göre hedef bellidir. Günümüzün çağdaş ailesi diye sunulan çekirdek aile modeli tüketimin kaynağı olarak yeniden kurgulanmıştır. Aileler, kuruluşundan itibaren tüketimin objesi olmaktadır. Örnek gösterilen aile modelinde anne ve baba yoğun iş temposu ile çalışmakta daha çok tüketebilmek ve tüketimi çeşitlendirmek üzere, çocuklar da tüketimin objesi olarak sunulmaktadır. Bu aile modelinde, çocukların 0-1 yaş arası eksiklik, yoksunluk ve kaygılarını doyurmak için anneye olan gereksinimi en çok 2 ay ile sınırlı tutulmakta ve annelerin çalışma ortamlarına geri dönerek çocuklarının doygunluk, minnet ve şükran hislerini tanımasına fırsat verilmemektedir. Böylelikle yaşamlarında hep bir şeylerin eksikliği içinde kıvranan ve bu arayışın tüketime yönelmesiyle daha tüketici olan bireyler ortaya çıkmaktadır.

1-2 yaş arası dönemde açlık-tokluk gibi zıt kavramlar ile tanışarak denge kavramına ulaşması gereken çocuk için artık iş daha zordur. Eksiklik özellikle, annenin eksikliği ile yerleşen kaygı, hayat dengelerinin doygunluktan ziyade eksiklik üzerinde şekillenmesine yol açmaktadır. Dengeler eksiklik üzerinde kurulmaktadır bu çocuklarda.

 

2-3 yaş döneminde ise çocuklar ya yuva gibi ortamlarda ya da bulundukları sosyal çevrede sahipsiz biçimde sosyalleşmeye terk edilmektedir. Bu durum çocuğun genellikle sevgi ve nefret kavramlarını, suç ve ceza kavramlarını eksik ya da yanlış tanımasına neden olmaktadır. Yuva ortamında belki nefret olmayacaktır ama istenen doygun sevgi de bulunmayacaktır. Yine işlenen suçlar olsa bile yeterli ceza verilemeyeceği için adalet duygusu da gelişemeyecektir.

 

Daha eğitimsiz ve sosyoekonomik düzeyi daha düşük ortamlarda –varoşlarda- yetişen çocuk ise nefreti sevgiye göre daha çok tanıyacaktır. Yaptığı pek çok eylem yüzünden cezalandırılacak ve suçluluğu, kendini suçlu hissetmeyi öğrenecektir.

Çocuklar adalet ve hukuk kavramlarından uzak, giderek birey hukukunu tanımayan insanlar olarak yetişecektir. Yetişmektedir de...

 

İşte bu nedenle, günümüzde bir kısım gençlerin kendilerini toplum gözünde hep suçlu hissettiklerini ve cezalandırılma kaygısı taşıdıklarını, bir kısmının ise suç işlese bile ceza almama alışkanlığı ile birey haklarından, temel insan haklarından habersiz yaşadığını giderek daha çok görüyoruz.

 

Birey hukukunun kaynağı olan aileyi deforme ederek bireysel hukuk ve temel insan hakları kavramının içinin boşaltılabilmesi mümkündür ve bunu yaşıyoruz. Çağdaş aile diye ön plana çıkarılan, teşvik ve kabul gören yapılanma ile insan hakları, birey hukuku kavramı güçsüzleştirilerek yerini toplumsal hukuk, kamu hukuku gibi kavramların alması sağlanmaktadır.

 

Kamu hukuku ise toplumu yönetmek ve yönlendirmek isteyenlerin elinde birey haklarını ezerek ya da dönüştürerek uygulanmaktadır. Bu duruma itiraz edenler toplum düşmanlığı yapmakla tehdit edilerek sindirilmektedir. Günümüzde kamu hukuku, içi boşaltılıp değersizleştirilen birey hukukunun yerini almıştır. Birey, toplumun önünde hiçtir. Varlığı, günde bilmem kaç dolar ile tanımlanan gelirine endeksli, hakkı ve hukuku sınırlı tüketim nesnesidir birey.

 

Tüketimi artırmak, büyümek uğruna adalet duygumuzu ve hukuk anlayışımızı yitirdik. Herkesin kendi hukukunun doğru olduğuna inandığı bir dünyada yaşıyoruz. Ya da güçlü olanın kendi hukukunu dayattığı bir dünyaya boyun eğmeği doğal karşılıyoruz.

Kabul etmesi zor ama, adalet duygusunu yitirdi, insan.

Artık, hiç olmayacak...